27 Kas 2009

Thanksgiving Yemeğine Katıldık :)


Thanksgiving nedir ve bugünde Amerikalılar neler yapıyor daha önceki bu yazımda anlatmıştım..
Bugün ABD'li bir ailenin daveti üzerine Thanksgiving için evlerine gittik..
Gerçekten çok sıcak karşıladılar bizi.. Fakat bunu burada yine söylüyorum Türkiye için 'Turkey' denilmesinden nefret ediyorum..Çok utandırıyor bu bizi..Hele de Şükran günü için hindi pişirdiklerinde!! Turkeyler birbirine karışıyor ve sinir oluyorum.. Ben milletvekili olsam kesin bunun için bir önerge bile verirdim eminim..Tüm Türklerin bu sıkıntıyı yaşadığına da eminim..

Neyse gelelim Amerikalıların yemek düzenlerine..
Burada ilk dikkatimi çeken şey, Amerikalıların yemeğe salata ile başlamaları..Koca bir tabak salatayı bitirdikten sonra ana yemeklerini yiyorlar..Çok sağlıklı bence, bizde ise salata yemeğe aparatif olarak yenir değil mi :)
Gelelim menüde neler olduğuna..Kocaman bir hindi, püre, haşlanmış fasulye, havuçlu kek, tavuk, ne olduğuna karar veremediğim havuçlu tatlı bir aparatif,ev ekmeği ve yine baharatlı bir aparatif vardı..Tatları gerçekten çok güzeldi..
Yemeğe başlamadan önce herkes sırayla ne için teşekkür ettiğini ve şükran duyduğunu söyledi.. Genel olarak oradakiler ailesine, evine, bugün bizi biraya getirene vs vs diye teşekkür etti :)) Sıra bana gelince epey heyecanlandım tabii çünkü ilk defa böyle birşey yapıyordum :) Teşekkür edecektim ama neye, hem saymakla bitmez ki hangi birine şükredelim değil mi.. Sağlıklıyız, elimiz ayağımız tutuyor... onları saysam sabah olurdu kesin ehehe :)) Ben de Allah'a verdiği tüm nimetlerden dolayı teşekkür ediyorum vs dedim ve bitirdim :))))
Yani böyle bir şükretme töreni için orada söylenilen şeyler çok basit ve anlamsız geldi açıkçası..İlginç yani, tabii yine de şükretmeleri güzel ama bunu sadece böyle bir gecede yapıyorlarsa yetersiz.. Ayrıca şükran yemeğini yeme haricinde fakirlere yardım ediyorlar mı yada iyi birşey yapıyorlar mı ,hiç sanmıyorum.. Geleneksel ama anlamsız geldi açıkçası..
Neyse bu gecenin diğer özelliği ise masada en az 7-8 çeşit tatlının olmasıymış :)) Bu sayede epey tatlı yedik ehehe..
Sonuç olarak buralarda Şükran Günü de yaşayıp yeni bir şeyler öğrenmiş olduk..

26 Kas 2009

Thanksgiving Yemeği ve Black Friday

Bugün burada her yer tatil.. ABD'de büyük tatillerden biri bugün.. Neredeyse her yer, marketler hatta alışveriş merkezleri bile kapalı çünkü bugün şükran günü..
Her yıl Kasım ayının son perşembesi kutladıkları bu günde aileler bir araya gelir ve Allah'a verdiği nimetlerden dolayı şükrederler..Güzel bir birşey tabii..

Gelelim buralardaki aile bağlarına ve neden böyle birşeye ihtiyaç duyduklarına..
Buralarda aile bağları açıkçası genel olarak kopuk..Yani çocuklar 18 yaşından sonra ailelerden ayrılıp , kendi başlarına yaşamaya başlıyorlar.. Hatta kendi paralarını kazanıp öyle okuyorlar.. O yüzden üniversitede okuyup, ek iş yapan çok kişi görebilirsiniz.. Hatta şunu söyliyeyim Harvard Mezunu doktor düşünün , Harvard'da okurken para kazanmak için boya-badana yapıyormuş.. Ne ilginç değil mi :)) Hem de babasının maddi durumu çok iyiyken..
Gençler tek başlarına hayat kurmaya ve yaşamaya devam ederlerken böyle günlerde yani şükran gününde aileleriyle bir araya geliyorlar.. Yani bizimkiler kadar aile bağları çok sıkı değil.. İlginç ve üzücü tabii..
Hatta buradaki yaşlılara baktığınızda genel olarak çok dinçlerdir çünkü kendilerine bakacak etrafında insanları yoktur.Ya tek başlarına yaşıyorlardır ya da eşleriyle yaşıyorlardır.. Gerçekten zor bir durum o yüzden de hep genç kalmalılar ve çalışmalılar.. Markette çalışan olarak 70 yaşında birini görürseniz hiç şaşırmayın..
Ayrıca burada dikkatimi çeken başka durum ise söylendiği gibi bekaret durumu.. Yani 16 yaşında kızlar, aileleri ve arkadaşlarıyla bir gece partisi düzenleyip o gece genç kadın oluyorlarmış :) Ne kadar bize ve geleneklerimize uzak değil mi :) Özgürlükler ülkesinde herkes ve herşey epey bi özgür :)

Neyse ABD gözlemlerimi bırakıp, gelelim şükran günü neden kutlanıyor,bunun hakkında kısaca bilgi vereyim:

Şükran gününün hikayesi 1620 yılında İngiltere’den May Flower gemisi ile Amerika’ya, rüyalarındaki bir hayata ulaşma arzusu ile gelen insanlara dayanıyor. Aylarca süren yolculuktan sonra hasta ve açlıktan bitap düşmüş şekilde varan İngilizler’in hikayesidir..
İngilizler, 387 yıl önce gemiden indiklerinde onları meraklı bakışlarla Kızılderililer karşılar, onlara yiyecek verir. Hindi avlamasını, mısır ekmesini öğretirler.
Kızılderililer’in yardımı ile yeni hayatlarına başlayan İngilizler aradan geçen senelerden sonra hayatlarını düzene sokarlar ve ilk geldikleri gün kendilerine sofralarını açan, onlara yardımcı olan Kızılderililer’e şükranlarını sunmak için İngiliz Vali William Bradford tarafindan büyük bir ziyafet hazırlanır ve Kizilderililer davet edilir.
Kızılderililer’in şefi Massoit, 90 Kızılderili ile bu yemeğe katılır. O günden sonra her hasat sonrasında bu yemek geleneği sürer. Ama ilk olarak 1863 yılında Amerika’nın o dönemdeki Başkanı Abraham Lincoln, Şükran Günü’nün ulusal bir bayram olmasini meclise önerir.
Resmi olarak bu öneri bazı sebeplerden dolayı meclise taşınmaz ama Amerika’nın çoğu bölgesinde bu gelenek sürdürülür. Lincoln döneminde ele alınamayan bu öneri, 78 yıl sonra, yani 1841 yılında o dönemin Amerikan baskani Franklin Roosevelt tarafından tekrar meclise taşınarak karara bağlanır ve bu tarihten itibaren her yılın Kasım ayının son Perşembesi “Şükran Günü” olarak, ulusal Bayram ilan edilir.
Tabii kızılderililere bu kadar şükran duyarken daha sonra neden aralarında yıllarca savaş olmuş ve kızılderilileri ortadan kaldırmaya çalışmışlar bunun hakkında birşey diyemiyorum..

Bu akşam, eşimin hocasında ailesiyle kutladığı Şükran Günü yemeğine davetliyiz..Sanırım ailemizden uzak olduğumuz için bu geceyi tek başımıza geçirmemizi istemediler :)
Şükran günü nasıl geçiyor neler yapıyorlar bunu da daha sonra anlatacağım :))

Gelelim Black Friday'e..
Yarın yani şükran gününden bir gün sonraki cuma günü burada Black Friday olarak geçiyor.. Genel olarak işyerleri tatil olsa da tüm mağazalar bu günde açıktır.Hatta bugün için alışverişin tavana vurduğu gün de diyebiliriz..
Bugünde tüm mağazalar yaklaşık %80'lere varan indirimler yapıyor..(Bu da şükranlarının bir sunumu olsa gerek :) Hatta Macy's gibi mağazalar normalde sabah 10'da açılırken bugünde sabah 5'te kapılarını açıyorlar.. Tabii sabahın o saatlerinde mağazaların önündeki kuyruğu görmeniz gerek.. Çoğu kişi geceyi kapının önünde sabahlıyormuş :) Çılgınlar tam :)))

Yarın bizim için epey yoğun bir gün olucak..Sabahtan eşimle Türk Camii'ne gidip Bayram namazına katılacağız. Daha sonra da oraya gelen herkesle büyük bir kahvaltı , ardından da bayramlaşma olacak.. Türkiye'den uzak olsak da vatandaşlarımızla tanışmak ve bayramlaşmak eminim çok güzel olacaktır..
Memleket havası işte, her ne kadar Türkiye'deki gibi olmasa da bu bile güzel..
Oradan çıkıp Black Friday furyasına katılıp son alışverişlerimizi de yapıp uçağımıza yetişeceğiz..
Yarın akşamüstü inşallah Türkiye'ye dönmek üzere uçağımıza bineceğiz :)))))

23 Kas 2009

Toronto- Kanada

Birkaç gündür nete çok sık giremiyordum.. Çünkü yollardaydık..
Eşimin Detroit'deki hastanede perşembe günü işi bitince, üç günlüğüne Toronto'daki lise arkadaşına uğradık..Oradan dün ayrılıp akşamüstü ABD'de geldiğimiz yere yani Boston'a geldik.. Boston'a geldiğimizde kendimi ''Home Sweet Home'' gibi hissettim..(İlk buraya gelip yerleştiğimizden midir nedir ayrı bir mutlu oldum :) )

Toronto'ya perşembe günü akşam üstü gibi vardık.. Eşimin arkadaşının da akşam geç saate kadar işi sürünce, onu bekleyene kadar karnımızı doyurmak için yine şehirde dönerci-kebapçı aradık :)) Bu arada Toronto'da epey Türk yaşıyor diyebilirim.. O yüzden yemek konusunda hiç sıkıntı çekmedik. :)
Yemeğimizi yedikten sonra Yonge Street üzerinde yürüdük.. Bu arada Yonge Street buranın en işlek caddelerinden biri.. Dünyanın en uzun caddesi (1896 km) olarak geçen bu caddede çok güzel bir alışveriş merkezi var.. Adı Eaton Center..Burayı gezmek gerçekten çok güzel..
(Eaton Center'ın içi)
(En sevdiğim mağazalardan biri)
Birçok Amerikan mağazasını da görebileceğiniz bu merkezde ne yazık ki fiyatlar ABD'ye göre daha pahalı..O yüzden ABD bölümüne geçecek olanlar kendilerini oraya saklasınlar..
Ayrıca yine Yonge Street üzerinde her yıl Türk festivalinin yapıldığı New York'daki Times Square'e benzer Dundas Square adında bir yer var.. Burada gün içinde sürekli dev ekranda reklamlar dönmekte..Yani etraf hep cıvıl cıvıl :)
Türk festivali olduğu zamanlarda ise bu alanda bayraklarla Türkler olurken, dev ekranlarda da hep Türkiye'nin tanıtımları dönüyormuş.. Sırf bu yüzden her yıl birçok turist Türkiye'ye tatile geliyormuş..Ne güzel birşey değil mi :))(Dundas Square'in gece görünümü..Her yer ışıl ışıl..)
(Dundas Square..)
Orayı gezdikten sonra arkadaşlarımızla buluşup evlerine doğru yol aldık..
Ertesi gün önce Toronto'daki bazı Türklerle tanışıp , Kanada'nın ünlü kahvecisi Tim Hortons'da kahvelerimizi içtik.. Tim Hortons'lar burada her yerde var.. Bizim Starbuckslara benzelerseler de herkesin rahatça gidecebileceği ,içinde devamlı internetin olduğu güzel bir yer..
Bu arada konu açılmışken bizim oralarda Starbuckslar sadece belli yerlerde ve belli maddi gelire hitap ederken ABD'de hiç öyle değil.. Her yerdeler ve nerdeyse ayağa düşmüşler diyebilirim :)Yani bir caddede iki tane birden görmeniz mümkün, hem de fiyatları çok uygun.. Bizdeki gibi gidip oraya kurulayım ayy bir de hava atayım, geleni geçeni keseyim yok :)) Lütfen bu sözüme kırılmayın ama bizdeki bu Starbucks olayını hala anlayabilmiş değilim??!! Çok komik geliyor.. Mesela kahveyi çok seversin ,gidersin, kahveni alırsın ve içersin değil mi..Ama ülkemizde hala Starbucksta şöyle yaptım bunu içtim diye hava atmaya çalışan insanlar var! Komik yani..
Neyse , akşama ise Toronto Rapters'in Miami ile olan NBA maçına gittik :)) Toronto Rapters'i bilenler vardır belki , Hidayet Türkoğlu'nun oynadığı takım.. Buralara kadar gelmişken milli gururumuzu izlememek olmazdı diyip maça gittik..
Ama tabii asıl gidilmesi gereken maç, bu salı (yani yarın) yine Toronto Rapters'in yapacağı NBA maçı.. Bu maçı burdaki Türklerle Rapters takımının başındakiler anlaşıp Türk Günü olarak ilan etmişler.. Yani Hidayet Türkoğlu'nun şerefine 4 tribünü sırf Türkler ve Türk bayrakları dolduracak.. Müthiş birşey!! Maç öncesinde Türk konseri olup ,devre arası Hidayet Türkoğlu ile söyleşi ve Türk çocuklarının mini maçı olacak...O anı yaşamak isterdim..
Neyse biz gelelim cuma günkü maça..Maç çok heyecanlıydı, sonlara doğru başa baş gittiğinden hop oturup hop kalktık diyebilirim :)) Çığlık çığlığa izledik resmen,sesimiz kısıldı ehehe :)) Bu arada Hidayet de iyi oynadı,gururumuz tabii..Maç boyunca sürekli çıkarılıp (dinlendirilip) maça girdi...Kritik yerlerde oyunu kurtardı.. Neyseki maçın sonunda Hidayetli Toronto yendi :)))


(Maçın sonucu : 120- 113)
Bu arada Kanada refah seviyesi yüksek bir ülke olduğundan güvenlik problemleri çok yokmuş.. Hatta Toronto hariç diğer şehirlerde nerdeyse evdekiler kapılarını kilitlemeden yatıyorlarmış! İlginç değil mi..Keşke İstanbul'da böyle olsa..Toronto ise biraz daha karışık milletlerle dolu olduğundan biraz daha dikkat etmek gerekiyormuş.Yine de diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok daha iyiymiş...Hem etraf temiz ,insanları anlayışlı hem de her türlü yiyeceği çok kolay bulabileceğiniz bir yer.. Yani kısaca bence burası yaşanılabilir bir ülke.. Hatta bence ABD'ye göre çok daha iyi hayat standartları var diyebilirim...
Ertesi gün yani son günümüzde ,şehir merkezine indik.. Önce Old City Hall'i gezdik..(Yani eski belediye binasını)(Old City Hall)
Daha sonra da Toronto'yu en iyi izleyebileceğiniz dünyanın en yüksek kulesi olan CN Tower'a çıktık..
CN Tower'da öyle bir yer var ki bunu ancak yaşamak gerekir.. Düşünün ki altınızda sadece cam var, onun altında ise 344 m aşağısı..O camda yürüyemiyorsunuz çünkü başınız dönüyor hatta korkuyorsunuz.. Sanki o cam her an kırılacak da siz aşağıya düşecekmişiniz gibi oluyor..Korkunç birşey..Kıvrıla kıvrıla camın üstüne basmamaya çalışarak zar zor camın üstünden yürüdüm :))) Ve CN Tower'dan Toronto görüntüleri:
Aşağıda gördüğünüz Toronto Gölü..Ama o kadar büyük ki deniz gibi..Ucunu göremiyorsunuz..

Financial District.. Yani finans merkezi..
Son olarak yol üstünde gördüğümüz yer, Toronto'daki Türk Camiisi..Caminin imamı Türkiye'den atanarak geliyormuş.. Hoş ve sıcak bir yer..
Bu arada buranın hemen yanında, köşe başındaki Pizza Pide'den mutlaka pide yemenizi öneririm.. Sahipleri Konya'lı olan bu yer,yemek konusunda Toronto'daki favorimizdi.. Türkiye'de dahi bu kadar lezzetli pide yememiştik...Kesinlikle yemelisiniz..

19 Kas 2009

Ann Arbor - Michigan

Angel Hall ..
Michigan Union
(Bir kilise..)

(N. Main Street)

Detroit'e 1 saat uzaklıktaki bu küçük şehir aslında bir öğrenci kenti.. Michigan Üniversitesi'ne ev sahipliği yaptığı için her tarafta gençleri ve öğrencileri görmeniz mümkün..
Biz de pazar günümüzü bu küçük şehri gezmeye ayırdık.
Şehirde çok fazla müze var o yüzden gezmeye ilk onlarla başlayabilirsiniz..
Biz önce şehrin en işlek caddesi olan N.Main Street'te biraz yürüyerek gezimize başladık. Etrafta alışveriş yapabileceğiniz dükkanlar ve yemek yerleri olan bu caddede yüksekliği ile dikkati çeken First National Building'i görebilirsiniz..
Daha sonra büyük kampüs alanı olan Michigan Üniversitesi'ne yürüdük. Açıkçası öğrenciler pazar günü olmasına rağmen kütüphaneyi doldurmuş, harıl harıl ders çalışıyorlardı..
Bu çevrede ilgilenenler için ders kitapları satan dükkanlar çok.. Açıkçası eşimle ben bu dükkanları gezmeyi çok sevdik..Hem ben de mesleğimle alakalı kitaplar buldum :))

Gezimiz çabucak bitti.. Ama değişik yerleri görmek ve tanımak adına güzel bir geziydi..
Michigan Üniversitesi Kampüs Alanından Bazı Kareler :

(Kütüphane)

(Kampüs Alanı)

Bu arada bugün Detroit'ten ayrılıp Toronto (Kanada)'ya geçiyoruz..Haftasonu da Boston'a geçeceğiz inşallah.. Böylece Amerika gezimizin yavaş yavaş sonuna geliyoruz..

Son olarak Amerika'da her yerde bu küçük sincapları görmeniz mümkün..Ağaçların üstünde, çimlerde her yerdeler ve çook tatlılar :)) Ayrıca insanlara alışmışlar :))

18 Kas 2009

Amerikalılar Sanıldığı gibi Aptal ve Şişman Değil!!

Buraya gelmeden önce kafamda Amerikalılar hakkında nedense tembeller, aşırı şişmanlar, aptallar vs diye bir kanı vardı.. Açıkçası nasıl böyle bir kanaat oluştu bende bilmiyorum ama sanırım birçok kişide var bu düşünceler...
İşte bu konudaki düşüncelerim:
1- Amerikalılar kesinlikle şişman bir millet değil (en azından kuzey bölümü hiç değil).. Şimdiye kadar aşırı kilolu en fazla 10 kişi görmüşümdür. Bu da bence gayet normal bir sayı..
Mesela ben çok çabuk kilo alabilen biriyim.. Ne yazık ki , '' ohh yiyorum kilo almıyorum'' hayatımda hiçbir zaman diyemedim, ahh ahh :) O yüzdende hayatımın genel olarak büyük kısmı balık etli olarak geçmiştir.. Sürekli rejimdeyimdir ya da rejime gireceğimdir :)) Buraya gelmeden önce içimden ''ohh yaa ilk defa sokakta milletin içinde zayıf duracağım'' diye düşünürken, olmadı işte ben yine aynı benim :)) Çünkü Amerika'da genci, yaşlısı , işçisi, doktoru herkes ya koşuyor ya da spora gidiyor.. Spor salonları hiç boş kalmıyor.. Hem de salonların ücretleri çok uygun, aylık 15 dolar civarında..Yani burada spor yapmak lüks değil, ihtiyaç olarak görülüyor.. Saat beşten sonra yada sabah erken saatlerde dışarda koşan ,bisiklete binen insanları çok görürsünüz.. Tabii o insanları gördükçe insan kendinden utanıyor, kendini sokağa atıp ,koşmak istiyor..
İşte, bizde ne yazık ki böyle bir alışkanlık yok.. Yani annelerimiz babalarımız yeni yeni dışarda yürümeye başladılar belki de.. Böyle bir ortamda büyümedik biz yani en azından ben büyümedim.. Annemle babam ikisi de çalışırlardı, annem gelince kendini mutfağa atardı babam yorgun argın gelip kendini koltuğa bırakırdı.. Yani hayatımda hiçbir dönem annemin işten gelip kendini sokağa koşmaya attığını görmedim ben.. Bizim bu alışkanlığı oturtmamız gerekiyor.. Yani bu sözler başta eşimle bana açıkçası.. Bir süre yapsak sonra alışkanlık olacak ama bir türlü başlayamıyoruz işte..
Umarım başta ben olmak üzere bizde millet olarak spora ve sağlıklı yaşama daha çok önem veririz.. Birbirimizi gördükçe spor yapmayı arttırırız!!
Hem burada yaşlısı bile koşuyor, gerçekten.. Daha öncede yazdığım gibi yaşlılar spor yaptıkları için, onlara yaşlı bile diyemiyorsunuz, genç ve dinçler..Ya bizim yaşlılarımız? Çoğu ya dizlerinden ya belinden şikayetçi çoğu da yürüyemiyor..Öyle değil mi? Peki ya neden? Bence bunu düşünmeliyiz.. 2-Burada o kadar çok milletten insan var ki , burada kalabilmek ve normal düzeyde bir hayat yaşayabilmek için çok çalışmanız gerekiyor.. Bu yüzden herkes çok çalışıyor ve çabalıyor yani burdaki insanlar kesinlikle tembel değiller..
Ayrıca zaten ABD halkı diye birşey de diyemeyiz.. Burada yaşayanların çoğunluğunun geçmişine baktığınızda ya bir yerlerden göç etmişlerdir ya da büyükleri göç etmiştir.. O yüzden çok çalışmak zorundalar..
3- Bilim kesinlikle burada çok ileri düzeyde çünkü dünyanın her bir bölgesinden muazzam bir beyin göçü var buraya.. Yani en basitinden sağlık açısından karşılaştırıldığında kesinlikle ABD çok ileri düzeylerde.. Bizler burada uygulanan bir ameliyatı yada uygulamayı ancak 6 ay sonra hayata geçirebiliyoruz (bunlar aynen eşimin sözleridir)
Souç olarak, Türk halkı ve başta ben!! Kesinlikle silkelenmeliyiz.. Kendimizi geliştirmeli, çok kitap okumalı yani yerimizde saymamalıyız.. Unutmayın ki o beyin göçüyle gidenler aslında bizim insanlarımız.. Öyle Amerikalılar salak zaten , bi işe yaramazlar yalanlarına inanmadan çok çalışmalıyız.. Bu tamamen bir aldatmaca..

Sonuç olarak buraya gelmeden Avrupa'nın daha iyi olduğunu düşünsem de buraya gelince fikrim tamamen değişti.. Buralarda yaşanır ama işiniz yada bir uğraşınız olmak kaydıyla. .Yoksa çok sıkılabilirsiniz.. Çünkü hayat çalışma ve tüketim üzerine kurulu..

15 Kas 2009

Bu tırnaklar benim mi??

Burada her alışveriş merkezinde sadece tırnak bakımı yapan yerler var.. Kuaförlerden farklı olarak sadece manikür ve pedikür yapıyorlar..
Bende Türkiye'ye dönmeden, biraz da canımın sıkkınlığı geçer ümidiyle büyük bir merakla bunlardan bir tanesine gittim :)
İçeride bir sürü seçenek var.. Bildiğimiz manikür ve pedikürden başka full set denilen birşey daha var..
Ben tabii o kadar çok soru sordum ki , yapan kişi sanırım benden bezdi sonunda :)) Bunları iyi sterilize ediyormusunuzdan tutun full set nedire kadar herşeyi sordum :))) Tabii adam doğal olarak nerelisin diyince söylemedim..Türkler de amma merakli, birşey bilmiyorlar demesin diye :))))) Oysa benim amacım tamamen Türkiye ile karşılaştırmaktı burayı..

Gelelim düşüncelerime..
1- Manikürde bizimkiler gibi et kesici aleti çok kullanmıyorlar.
2- Daha çok tırnak yüzeyini düzeltici ve etleri giderici büyük törpülerle işi bitiriyorlar..

Buraya kadar bizim oralarda manikürün daha iyi olduğunu düşündüm..Burada yapan kişilerin işleri 10 dakikada biterken bizim oralarda en az yarım saatlerini alıyor..Öyle değil mi:)

Tabii ondan sonra full setin ne olduğunu öğrendikten sonra fikrim değişti!
Resimde gördüğünüz tırnaklar benim sonraki halim :) Hayatımda hiçbir dönem uzun tırnak kullanamadım ben çünkü her kırıldılar :( Hatta bırakın bu kadar uzun olmasını bu kadar düzgün dahi olmadılar..
Yaptırdıktan sonraki halimi düşünün , gözlerim sürekli elimde :))) Acayip motive ediyor bu tırnaklar söyliyim , insanda kesinlikle daha güzel olma isteği uyandırıyor demeliyim..
Ama ne yazık ki en kısa zamanda tırnaklarımın eski haline gelmesi için tekrar tırnak merkezine gideceğim.. Çünkü bu işlem, en az ayda bir tekrarlanması gereken bir işlem ve ben o zamanlarda burada ne yazık ki olamayacağım.. 1-2 hafta sonra kendi tırnağım çıktığında önde uzun bir çıkıntı arkada benim tırnağım çok kötü görünür eminim, buradan gitmeden halletmem gerekiyor bu işi..
Ama en azından kısa süre de olsa bu duyguyu yaşamak çok güzeldi :))

Gelelim neler yaptıklarına..
1-Öncelikle yapma tırnağı tırnak uçlarına yapıştırıyorlar ve çok değişik bir aletle yapma tırnağı düzgünce istediğin boyda kesiyorlar. Yani tırnak makasıyla kısaltmıyorlar , Türkiye'de bu aleti bilenler varsa haber verirse sevinirim çok kullanışlı!
2- Bir toz ve ağır kokulu kimyasal maddeyi karıştırarak tırnağının üstüne sağlam bir tırnak yapıyorlar.. Bildiğin tırnak yani aynı kendisi gibi duruyor ve hiç kırılmıyor..
3- Ondan sonrada törpüleyici makinalarla tırnağının etrafını ve üstünü düzeltip kendi tırnağın gibi yapıyorlar..
Süper birşey..





Escape From Alcatraz (Alcatraz'dan Kaçış)

San Francisco'da Alcatraz Adasını ve hapishanesini gezdiğimizi bu yazımda anlatmıştım..
Hapishaneyi gezdikten sonra , hapishaneden kaçabilen 3 kişinin anlatılmış olduğu ve Clint Eastwood'un başrol oynadığı filmi seyretmemek olmazdı..
O dönem bu üç mahkumun kaçısı, Amerika halkında epey ilgi ve yankı uyandırdığından ardından 1979 yılında bu film çekilmiş..
Film aynen hapishanenin içinde çekildiğinden seyrederken her yerin tanıdık olması , burayı görmüştük bunun yanında şu vardı demesi güzeldi..
Bir gün yolunuz Alcatraz Adasına düşerse ardından mutlaka filmini de seyredin derim :)

11 Kas 2009

The Greenfield Village - Detroit

Detroit şehir merkezini okumak için buraya ve The Henry Ford müzesi için buraya tıklayınız)


The Greenfield Village Henry Ford müzesinin yanında bulunan büyük bir araziye kurulmuş bir yer..
( Henry Ford'un yaşadığı kasaba..)
Henry Ford, araba endüstrisine başlamadan önce yaşadığı evi ,okuduğu okulu, ilk fabrikasını, ilk bisiklet üreten kardeşlerin evini, atölyelerini, Edison'un evini, labaratuvarını, ilk ampul kullanılan evi vs.. daha birçok yeri ya orjinalini bu alana getirerek ya da tıpa tıp aynısını inşa ettirerek insanlara sunmuş.. Yaptığı gerçekten çok büyük bir şey! Bu alanı yapabilmek için o kadar çok uğraşmış ki mesela kendi yaşamış olduğu evi, içindeki eşyaları bire bir gösterebilmek için tüm Amerika'yı dolaşıp eşyaların aynılarını bulmuş, düşünün..

Henry Ford..
' Yapabileceğinizi düşünürseniz haklısınızdır, yapamayacagınızı da düşünürseniz haklısınızdır' tam çevirisi bu olmasada konu bu :) yani olay düşüncede bitiyor demek istiyor :))
Henry Ford'un yaşadığı ev.. İçerisi aynı yaşamış olduğu döneme göre dizayn edilmiş,eşyalar konulmuş..
Henry Ford'un ilk fabrikası..Tabii bu bina gerçek boyutunun 1/4'ü kadar..Thomas Edison..Ampulü bulan kişi..' Ben hiç birşeyi kaza olarak yapmadım..Hiçbir buluşum kaza sonucu olmamıştır' Edison
İlk ampül şekli..
Edison'un laboratuvarı.. Benim mesleğim gereği çok ilgimi çekti :))

İlk ampul kullanılan ev.. İçerisi yine o döneme göre bire bir dizayn edilmiş..
O dönemlerdeki post office yani postahane.. İçeride 1 dolara kart yazıp,pul yapıştırılıp adresinize gönderebiliyorsunuz.. Biz hatıra olarak bir kendimize yazdık bir de sevgili yiğenim Zeynep'e..Bakalım ulaşmasını bekliyoruz :)İlk uçmayı deneyen ve uçak yapan kardeşlerin yaşadığı ev..Aslında kendileri bisiklet işiyle uğraşıyorlarmış.. Bisikletin döner çarklarıyla planatör inşa etmişler ve uçmuşlar :)) Henry Ford müzesi yazımda o planatörü görebilirsiniz..
O dönemlerde İngiltere'deki ev modelleri..Birebir İngiltere'den getirilmiş!İngiliz hanımları el işi yaparken..
Kasabayı at arabasıyla gezebilirsiniz :)
Veee en sevdiğim... İnşa edilmiş kasabada atlı karınca vardı.. Eşimle beraber atlı karıncaya bindik :)) Ne de olsa bizi kimse tanımıyor ,rezil olsak bile kime olacağız diyerek çocuklarla beraber atlı karıncaya bindik :))) Çok güzeldi...