9 Nis 2010

Kapadokya

Geçen hafta yazmaya başladığım bir haftalık gezimizin yazısına ara ara devam etmeye çalışıyorum..
Kapadokya'ya yani eski adıyla Katapukya'ya (güzel atlar ülkesi) Safranbolu gezimizden sonra vardık..
İlk olarak, eski Hristiyanların o dönemde baskılardan kaçıp dinlerini özgürce ve insanlardan uzakta yaşadığı Ihlara Vadisi'ne gittik.. Vadinin içinde kayalardan oyulmuş olarak yaklaşık 100 kadar klise vardı.. Tabii biz ancak belli başlılarını gezebildik çünkü vadiye inmek bile çok yorucu bir işti.... Yaklaşık 500 kadar merdiven basamağını inip ,kliseleri gezmek sonra da tekrar bu basamakları çıkmak insanı gerçekten yoruyor :)) Ama vadinin güzelliği seyretmeye değer bir yer..
Daha sonra oradan ayrılarak Uçhisar'a geçtik..
Uçhisar'ı görünce etkilendiğimi söyleyebilirim.. Gerçekten Kapadokya yapılarını görebileceğiniz güzel yerlerden birisi.. En tepedeki kaleye çıkmak biraz yorucu olsa da tepeye çıkarken kayaların içindeki çay bahçelerinde mola verip bir çay içmek, yapılardan etrafı seyretmesi güzeldi.. Yolumuz uzun, süremizde kısa olunca uçhisarı gezdikten sonra Avanos'a geçtik..
Avanos, seramik atolyeleri ve çömlekçiliği ile ünlü bir ilçe.. Yanyana dizilmiş çömlekçilerden birini girdik ve önce çömlek yapan kişiyi izledik..Gerçekten ustalık gerektiren ama bir o kadar da eğlenceli bir işti..
Daha sonra da sıra eşimle bize geldi.. Biraz zorlanmış olsak da aşağıdaki çömlekleri yapmış olduk :) (soldaki benim,sağdaki eşimin eseri ) :))) Yine de mutlaka oraya giderek denemek de fayda var derim..Ayrıca çömlekçiden alışveriş de yaptık. Güveç tepsisi, güveç , çömlekten yapılmış çaydanlıklar, bardaklar ilgimizi çeken şeylerdi..
Avanos'tan ayrıldığımızda hava karardığından Ürgüp'e geçerek Dinler Otel'de geceledik. Otel turist kaynıyordu diyebilirim.. Sabah-akşam açık büfesiyle de hoş bir yerdi..
Ertesi sabah kahvaltımızı yaparak Ürgüp'ü gezip oradan da Ortahisar Kalesini görmeye gittik.
Ortahisar Kalesi de Uçhisar'a benzediğinden orada vakit kaybetmeden Göreme Açıkhava Müzesini geçtik..
Bu arada Göreme Açıkhava Müzesine ve Ihlara vadisine müzekartla girildiği için mutlaka müze kartınızın olmasını tavsiye ederim, hem sıra beklemiyorsunuz hem de müzekart fiyatına birçok müzeyi ve ören yerini gezebiliyorsunuz....
Müze alanındaki manastırlarda 7 yüzyıldan 12. yüzyıla kadar kilise mimarisini izlemek mümkün.. Bazılarının yapıları da çok iyi muhafaza edilerek bugünlere getirilmiş..
Oradaki güvercinliklerde çok ilgi çekiciydi.. Güvercinler, Kapadokya için çok önemli kuşlarmış.. Öteden beri şaraplık üzüm yetiştiren bölge halkı güvercin gübresinden yararlanıyorlarmış.. Bu yüzden de kiliselerin ağızları güvercinlere yuva olsun da içeride gübre biriksin diye bir delik bırakılarak kapatılmış. (aşağıda gördüğünüz kare kare yerler güvercinlik oluyor)Göreme Açıkhava Müzesinden sonra Kapadokya'nın yeraltı şehirlerinden birini de görelim diyerek Derinkuyu Yeraltı Şehrini gezdik.. Yerin 8 kat altına indik diyebilirim.. Bölgedeki bu şehirlerin özelliği savaş zamanlarında halkın buralarda gizlenebilmesiymiş.. Zaten o kadar dar ve küçük yerler ki gezerken epey zorlandık ve nefessiz kaldık diyebilirim :))

Derinkuyu Yeraltı Şehrinden sonra da bölgeden ayrıldık ve Konya'ya geçtik.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Ben de birkaç yıl önce senin gibi bu yerlerin hepsini gezmiştim ailemle Metem'cim.Gerçekten çok güzel yerler!O yapılar o kadar değişik ki,insan hayranlıkla bakıyor her yere değil mi?

İSTANBUL'DAN AMERİKA'YA..İKİ AYAKLI DÜNYAM, BİR ORADA BİR BURADA.. dedi ki...

evet canancım o yerleri nasıl oymuşlarda oralarda yaşamışlar hayret verici gerçekten :) herkesin Türkiye'yi gezerken bir gidip görmesi gereken yerlerden birisi..